Herkese keyifli hafta sonları diliyorum. Aslında bu haftaki yazımda ortak bilinçaltına değinmekti niyetim. Ta ki Elf'in paylaşımını okuyana kadar...Yazısı bana ilham verdi ve aklım çok başka yerlere gitti. Bakalım nerelere gitmiş.
Bu hafta biraz insandan bahsetmek istiyorum. Yani bizden. Sizden benden ondan...Bir insanın hayatı boyunca pek çok isteği olur. Gitmek istediği bir üniversite, hayalindeki meslek, iyi bir eş, iyi bir ev, belki iyi bir araba ve daha niceleri. Hayatımızın her döneminde birbirinden bağımsız birçok isteğimiz olur. Bunların bazıların bizim isteklerimizdir bazılarıysa başkalarının bizim için istediği ve bizim de kabul ettiğimiz isteklerdir. Ama bence her insanın içinde diğer isteklerinden çok daha güçlü ve hatta çoğu zaman bahsettiğimiz bu diğer isteklere zemin oluşturan başka bir istek vardır. Anlatma ve anlaşılma isteğidir bu. Günlük hayatınızda bile yaptığınız önemsiz hareketlere bakarsanız çoğunun altında birilerinin dikkatini çekme, birilerine içinizde olan biteni izah edebilme isteğinin yattığını fark edeceksiniz. Bu hepimizde var ve çoğumuz bunun farkında bile değiliz.
Ne zaman çağında okunmamış, tanınmamış büyük bir yazarın biyografik öğeler içeren bir kitabını okusam gördüğüm şey hep aynıdır: anlaşılma isteği. Anlatmak, belki de anlaşılmak için yazmışlar. Günümüzdeyse anlaşılma isteğimiz bizi her hareketimizi sosyal mecralarda paylaşmaya zorluyor. Çünkü sanki ki ne kadar çok anlatırsak o kadar iyi anlayacaklarmış gibi hissediyoruz. Sözgelimi, canımız yanıyorsa bir Sezen Aksu şarkısı koyuyoruz "story"mize. Birisiyle tartıştıysak imalı sözler yazıyoruz ki herkes haddini bilsin.(!) Ve tüm bu hareketlerimiz bizi daha da yoruyor ve insanlar hakkında daha fazla hayal kırıklığına uğramamıza sebep oluyor. Çünkü anlaşılmıyoruz. Aslında sorun bizi anlamayanlarda değil. Sorun bizim anlaşılma umudu beslediğimiz tarafta. Eğer dışa dönük olan bu anlatma isteğini içimize çevirebilir ve kendi hislerimizi, davranışlarımızı, düşüncelerimizi öncelikle kendimiz anlamaya gayret edersek o zaman bu hastalıklı kısır döngüden ve yapmacıklıktan uzaklaşıp aslında kim olduğumuzu öğrenebiliriz. Kim olduğumuzu bilirsek de yanlışlarımızı düzeltebilir, eksiklerimizi giderebiliriz. Bunun sonunda da bu dünyaya gelme sebebimize uygun olarak yaşamayı başarabiliriz.
Kısaca toparlamak gerekirse Montaigne'in de dediği gibi ıssız yerlerde kendimiz için birer evren olmayı başarabilirsek dışımızdaki evrenle uyum içinde yaşamayı da başarabiliriz belki.
Yorumlar
Yorum Gönder