Ana içeriğe atla

Kayıtlar

MİLYONLAR ARASINDAN BİRİ

En son yayınlar

ÇERÇEVELER

  Hepimiz herkesi ve her şeyi kendi oluşturduğumuz bir  çerçevenin ardından görüyoruz. Bu çerçeve bizim özümüzü oluşturan özelliklerimizin ve okuduklarımızın, dinlediklerimizin, maruz kaldığımız olayların, vakit geçirdiğimiz yerlerin ve insanların bir sentezinden oluşuyor. Bu çerçevenin varlığı sebebiyle bir şeyi sırf olduğu haliyle göremiyoruz aslında. Bahsettiğim çerçeveyi bir kenara koyup bir şeyi sırf olduğu haliyle görebilmek mümkün mü peki? Bunu hâlâ düşünüyorum ama bu başka bir yazının konusu olsun.  Sahip olduğumuz çerçeve sayesinde şeyleri sırf oldukları halleriyle göremediğimiz için bizim gördüğümüz ile o şeyin aslı bir değil. Belki de bu yüzden örneğin bir insan için "Ben onu böyle tanımamıştım."  ya da "Onu çok yanlış tanımışım." demenin bir anlamı yok çünkü gördüğümüz kişi aslında o değildi. Gördüğümüz, görmeyi umduğumuzdu.    Bu düşünce akışını devam ettirdiğimde herkesi kendi çerçevemden görüp değerlendirdiğim için aslında hayatımdaki tüm bu insanları

EV

   Canımın çok sıkkın olduğu bazı zamanlarda kafamdan şu cümle geçiyor: "Eve gitmek istiyorum." Son zamanlarda birden fazla kez aynı cümle kafamın içinde yankılanınca biraz düşündüm. Nereye gitmek istiyorum? Benim evim neresi? Ev nereye denir, kime denir?    Bir insan ya da insanlar bir insanın evi olabilir mi pek çok insanın iddia ettiği gibi? Orhan Pamuk Benim Adım Kırmızı kitabında "Çünkü içinizde kalbinize nakşeylediğiniz bir sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hâlâ sizin evinizdir." demişti. Peki eğer kalbimize nakşeylediğimiz o yüz de zaman içinde silinip gidiverirse? O zaman evsiz mi kalmış olacağız? Yeni bir ev arayışına mı gireceğiz?    Ama belki de o kadar da romantik bir tarafı yoktur bu meselenin ve yaşamımızı geçirdiğimiz dört duvardan ibarettir ev. Ya da  belki ailesinin yanıdır insanın evi. Peki eğer öyleyse neden bazen ailemizin yanına dönmüş olsak bile eve dönmüş gibi hissetmeyiz? İzlediğim en güzel dizilerden biri olan Lost'ta Kang Jae de b

HATIRLANMAK VE UNUTULMAK

  Hayatımızda bazen bazı anları hafızamıza kazımak ve sonsuza kadar hatırlamak isteriz. Bazense tam tersi o ana dair her şeyi silip atabilmek, hiç yaşanmamış gibi davranabilmek isteriz. Hatta unutma isteği bazen o kadar yoğun bir hâl alır ki sadece o anı değil kendimizi de unutmak ve hatta unutturmak isteriz. Çünkü bazen insanın hataları, anıları insana ağır gelir. Bazen onları cesurca sırtlanmayı başarabilsek de bazen de unutmak ve unutturmak isteriz. Yüzleşmek istemeyiz onlarla, onlarla yürümek istemeyiz önümüzde uzayıp giden yolu. Yeni bir başlangıç yapabilmek isteriz kısaca. Ve yeni bir başlangıç yapabilmek için temiz bir sayfa açabilmek isteriz. Bu yüzden diğerlerinin hafızasından silinip gitmek, unutulmak isteriz.    Bir dersimizde hocamız unutulma hakkı diye bir kavramdan bahsetmişti. Bu yazıyı yazmama sebep olan da o dersti zaten. Dersten sonra okuduğum makalelerden birinde bu kavram şöyle tanımlanıyor: "Unutulma hakkını, bireyin internet ortamında yer alan ve üçüncü kişil

YİTİP GİTMEMEYİ BAŞARABİLMEK

  İnsanın kendine uzaklaşması belki de her şeyin birbirine girdiği ve işlerin artık kurtarılamaz olduğu o ilk an başlıyor. Önce adım adım ama kararlı bir şekilde uzaklaşıyor kişi eski benliğinden. Çoğu zaman bunu kendi arzumuzla yapmıyoruz. Bir şey bizi sürüklüyor adeta. Direnmeye çalışıyoruz zaman zaman. Eskiye tutunmaya çalışırken ellerimiz yüzülüyor, yara bere içinde kalıyoruz. Sonra bir yandan sızlayan yaralarımız bir yandan kaybettiğimiz benliğimiz derken karanlıkta kaybolup gidecekmişiz gibi hissediyoruz. Kaybolmanın ilk adımı diyebileceğimiz bu noktada tek istediğimiz eski benliğimize kavuşmak oluyor. Hâlâ ona ihtiyaç duyuyor, onu özlüyoruz. Yeniden eskisi gibi olmak için çırpınıp duruyoruz. Ama yaptığımız her şeyin boşa çabalamak olduğunu da biliyoruz.   Sonra adım adım umursamazlık işlemeye başlıyor içimize. Artık kaybolmaktan, yitip gitmekten bile korkmuyoruz. Yavaş yavaş canlılığını kaybeden bir çiçek gibi solup gitmek istiyoruz. Hiçbir şey yapmıyoruz artık iyileşmek için. Ö

"HAYIR" DİYEBİLEN AMA KARŞI OLDUKLARINI DEĞİŞTİREMEYEN: NEVHİZ TANYELİ

    Dokuz aylık uzun bir aranın ardından yeniden herkese merhaba! Açıkçası buraya dönmek pek de öyle kolay olmadı. Önce haftalar süren uygun konuyu bulma çabaları ve sonrasındaysa biraz ondan biraz bundan şeklinde süregiden araştırmalar ve denemeler... Ama sonunda işte yeniden buradayım!   Üniversite sebebiyle yaklaşık iki aydır farklı bir şehirdeyim ve yaşamaya başladığım bu yeni şehri tanımak için ufak ufak etrafı gezmeye çalışıyorum. Ve geçen hafta bu küçük gezilerin birinde yolum Türkiye İş Bankası İktisadi Bağımsızlık Müzesi'ne de düştü. Binanın kendi güzelliğinin ve içinde barındırdığı diğer pek çok güzel şeyin yanı sıra Başkent Kültür Yolu Festivali bünyesinde ressam Nevhiz Tanyeli'nin Varlığımın Garip Şarkısı isimli resim sergisi de burada ziyaretçilerin beğenisine sunulmuştu. Ve ben de bu sergiyi gezme şansını yakaladım. Açık konuşmak gerekirse bu sergiye gelene kadar Nevhiz Tanyeli ismini hiç duymamıştım-tabii ki benim ayıbım- Fakat sergideki resimler beni gerçekten

VIRGINIA WOOLF

  Uzun bir aranın ardından herkese yeniden merahaba! Bundan sonra bu molaların arası bir süre için daha giderek açılacak gibi duruyor ne yazık ki ama sık sık olmasa da sizlere bir şeyler sunmaya elimizden geldiğinde devam edeceğiz. Umuyoruz ki sizler de keyifle okursunuz.   Bugün sizlere çok sevdiğim bir yazar olan Virginia Woolf'tan bahsedeceğim.  Virginia Woolf 1882 yılında Londra'da dünyaya geldi. Babası da kendisi gibi  dönemin tanınmış yazarlarından biriydi. Virginia'nın meslek seçimi konusunda babasından etkilenmiş olabileceğini söylesek sanıyorum yanlış bir laf etmiş olmayız.   O  dönemde çoğunlukla kadınlar okula gönderilmediği için Virginia eğitimini evde ve büyük oranda babasından aldı. Virginia da kardeşi Vanessa da daha küçük yaşlarda ileride yapmak istedikleri meslekleri gayet açık ve net bir şekilde ifade etmişler. Aslında bu küçük olaydan dahi her ne kadar kadınların ikinci bir plana atıldığı bir dönemde yaşamış olsalar dahi aile içinde bu anlamda çok kesin b