Ana içeriğe atla

Sade'e Kısa Bir Bakış

  Evet geçen hafta söz verdiğim gibi bu hafta sizlere üzerinde okuduğum, araştırdığım bir konu hakkında yazacağım. Dersime çalışıp geldim yani bu hafta.

 Evet, bu hafta uzun süredir ilgimi çeken ve hakkında daha fazla şey öğrenmek istediğim Fransız yazar Marquis de Sade'den bahsedeceğim. Sade isminin sizlere tanıdık gelmesi çok doğal çünkü "sadizm" kavramı Marquis de Sade'in isminden geliyor.

 Konuyla ilgili benim öğrendiklerimi aktarmadan önce belirtmek isterim ki biraz sonra okuyacaklarınız benim, araştırmalarımdan yola çıkarak yazarın hayatı ve karakteri hakkında yaptığım çıkarımlar. Okurken bunu aklınızda bulundurmanızı rica ediyorum.

  Başlamadan belirtmek istediğim bir diğer nokta ise şu: ben farklı kaynaklardan bunu desteklemekle birlikte araştırmama ana kaynak olarak Simone de Beauvoir'nın "Sade'i Yakmalı mı?" eserini seçtim. Yazı boyunca bu kaynağı referans olarak kullanacağım. Daha fazlasını öğrenmek isteyenler için de bu kitabı tavsiye edebilirim.

  Yazarın hayatı, yaşı, doğduğu yer, öldüğü yer...Bu tarz şeylerle vaktinizi almayacağım çünkü bunlar çok kolay ulaşılabilir bilgiler. Bu yüzden ben daha çok yazarın karakteri ve edebi yönü üzerinde duracağım.

  İlk olarak yazarın son derece çarpıcı bir cümlesiyle başlamak istiyorum.

"Kızgın, karşı konmaz, öfkeyle dolu, her şeyde aşırı, töreler konusunda görülmedik bir hayalleme sapışı taşıyan, bağnazlığa dek tanrısız... bir iki lafla ben böyleyim işte. Ya olduğum gibi alın ya da bir kez daha vurup öldürün beni. Çünkü değişmeyeceğim."

 Tüm yazı boyunca bu alıntıyı aklınızda tutmanızı rica ediyor ve bunun hakkında başkaca yorum yapmıyorum.

  

  Sade'in bunca dikkat çekişini Beauvoir şöyle açıklamış: "Aslında Sade'ın dikkatimizi çekişi ne sadece yazarlığında ne de sadece cinsel sapık oluşunda. Bu ikisi arasında kurduğu, yaşattığı bağlantılar Sade'ı Sade yapan."

Bir başka bölümde de yazar şöyle söylüyor:"...onda asıl ilginç bulduğumuz yön, sapıklıklarından çok, onları yüklenme tarzıdır. Cinselliğinden bir ahlak çıkarmış, bunu edebi bir yapıtla sunmuştur."

  Sanki Sade'in yaptığı tüm şeylerin sebebi içindeki sonu gelmez öfke. Kendisini kabul etmeyen ve belki de kendisini bu raddeye getirdiğini düşündüğü topluma karşı büyük bir nefret dolu. Ve onların karşısında yaptıklarından pişmanlık duymak yerine yaptıklarındaki erdemi onlara kanıtlamaya çalışıyor. Bunu kendisinin şu paragrafında görebiliyoruz:

"Günahlarımla ödeşip duracağımı, kendimi korkunç bir çekimserliğe, bir yokluğa indirgeyeceğimi sandınızdı. Ama hesabınız doğru çıkmadı. Bana hayaletler, gölgeler kazandırmış oldunuz; asıl iş bundan sonra başlıyor o hayaletlerle, o gölgelerle..."

Adeta topluma yaptıklarından pişman olmadığını kanıtlamaya çalışıyor.

   Dediğim gibi Sade ahlaksızlığında ve bayağılığında erdemli bir yön görüyor ve bunu da kanıtlamaya çalşıyor. Kendi gördüğü ve kabul ettirmek istediği gerçekleri kötülükle yoğurup öyle sunuyor.

"Ondaki içtenlik kötü niyetle çözülmez bir şekilde iç içe girmişti bir kere. Gerçeğin rezil olmasından büyük bir keyif duyuyordu. Rezaletin bir görevi varsa bunu mutlaka gerçek adına kullanmalıydı."  

  Sade'in yaptığı aşırılıklar ilk başta küçük çaplıydı ve daha çok kendine yönelikti. Yani bireysel bir anlam taşıyordu ama daha sonrasında yaptıkları topluma karşı bir meydan okunmaya dönüştü.

"1763 rezaletinden sonra Sade'ın erotizmi artık sadece bireysel bir tavır olmaktan çıkıyor, aynı zamanda topluma karşı bir meydan okuma haline geliyor."


  Sade'in neden erotizme bu denli yöneldiği hakkında bize fikir verebilecek bir alıntıyla devam edelim. "...varlığının yalnız erotizmde bütünlendiğini gördüğünden her şeyini ona bağlamıştır..."

Sade başka türlü var olabilmenin bir yolunu bulamadı. Bu yüzden de bütün varlığını erotizme bağladı. Aslında sanki tüm yaptıkları sadece kendini daha görünür kılmak için .Birilerinin aklında yer etmek, unutulamayacak şekilde yer etmek için. Şu anda da durumu değerlendirdiğimizde şayet istediği buyduysa amacına ulaşmış görünüyor. İyi veya kötü, hakkında konuşuluyor. Bana bunları düşündürense aşağıdaki paragrafta söyledikleri.

"Size büyük gerçekler sunacağım. Dinleyeceksiniz onları, üstlerinde düşüneceksiniz; hepsi hoşunuza gitmez belki, ama sevdiğiniz kısımları da olacak. Aydınlığın ilerlemesine benim de kattığım bir şeyler olacak, buna sevineceğim."

   Biraz da Sade'in tamamen erotik öğelerle dolu eserlerinden bahsedelim. Edebiyat Sade için kötülüklerini sunabildiği bir mecraya dönüşmüş bence. Aslında eline geçen ve yararlı gördüğü her şeyi aşırılıklarını, aynı zamanda  kendisini, açığa vurmak için bir yol olarak kullanıyor.

"Edebiyat Sade'a düşlerini lif lif ayırmak ve onları adlandırmak olanağını vermiş, onun şeytansı sistemiyle birbirine dolanmış uyumsuzlukların üstüne yükselmesini sağlamıştır."

  Eserlerinin hiçbirini kendim okumadığım, okumayı da düşünmediğim için son sözü yine Beauvoir'a veriyorum.

"Sade'in yapıtları, kendi suçluluğunu ortadan kaldırarak, suçun en uç bölgelerine yönelme yolunda belirsiz bir atılımda bulunmak diye özetlenebilir"

 Bu haftaki yazımda kendi yorumlarıma çok fazla yer vermediğimi düşünmüş olabilirsiniz. Ama çok fazla araya girmeden kısa ve öz yorumlarımla beraber araştırmamı sizlerle paylaşmak ve sizleri kendi yorumunuzla baş başa bırakmak istedim. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Yeni bir konuda görüşmek üzere.

                          -Eda



#aydinlatmakicindegilaydinlanmakicin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MİLYONLAR ARASINDAN BİRİ

  Son paylaştığım yazıların hepsi aralarında uzun soluklar verilerek yazılmış birbirinden kopup gibi görünen ama benim aralarında gizli bağlar olduğunu düşündüğüm kısa kısa yazılarımı bir araya getirerek oluşturduğum yazılar. Bu şekilde bir şey ortaya koymaya çalışmak kendi yaptığım yapbozu tamamlamaya çalışmak gibi. Tüm o pasajları ilk kez yazarken gördüğüm o gizli bağları yeniden birbirine bağlamaya çalışıyorum. Bir yandan çile bir yandan da bir eğlence. Az sonra okuyacağınız yazı da aynı yollardan geçerek ortaya çıktı. Umarım keyifle okursunuz.       Sürekli başarmam gereken çok büyük işler varmış da ben hiçbiri için yeteri kadar çabalamıyormuşum gibi hissediyorum. Belki sosyal medya belki başka sebepler yüzünden sanki benim dışımdaki herkes çok motive olmuş bir halde büyük büyük hedefleri için çalışıyor da bir ben onları izlemekle yetiniyorum. Bu dünyayı ben kurtarmak zorunda mıyım? Belki daha da önemlisi kurtarabilir miyim?Kendi halimde, sessiz sakin a...

EV

   Canımın çok sıkkın olduğu bazı zamanlarda kafamdan şu cümle geçiyor: "Eve gitmek istiyorum." Son zamanlarda birden fazla kez aynı cümle kafamın içinde yankılanınca biraz düşündüm. Nereye gitmek istiyorum? Benim evim neresi? Ev nereye denir, kime denir?    Bir insan ya da insanlar bir insanın evi olabilir mi pek çok insanın iddia ettiği gibi? Orhan Pamuk Benim Adım Kırmızı kitabında "Çünkü içinizde kalbinize nakşeylediğiniz bir sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hâlâ sizin evinizdir." demişti. Peki eğer kalbimize nakşeylediğimiz o yüz de zaman içinde silinip gidiverirse? O zaman evsiz mi kalmış olacağız? Yeni bir ev arayışına mı gireceğiz?    Ama belki de o kadar da romantik bir tarafı yoktur bu meselenin ve yaşamımızı geçirdiğimiz dört duvardan ibarettir ev. Ya da  belki ailesinin yanıdır insanın evi. Peki eğer öyleyse neden bazen ailemizin yanına dönmüş olsak bile eve dönmüş gibi hissetmeyiz? İzlediğim en güzel dizilerden biri olan Lost'ta Kan...

HATIRALARIN GÖLGESİ

   Küçüklüğümden beri beni en çok ürküten şeylerden birisi zamanın akışıydı. İleride neler olacağını asla bilememek ve iyi veya kötü pek çok ihtimalin gerçekleşebilecek olması beni dehşete sürüklerdi. Bazen hâlâ sürüklüyor. Ama eskisi kadar değil. Artık zamanın içinde barındırdığı tüm o ihtimallerden korkmuyorum. Tüm o ihtimaller beni heyecanlandırıyor da diyemem açıkçası ama sanırım en azından onlarla baş edebilecek gücü bulacağıma inanıyorum. Aslında hayır, inanmıyorum. Biliyorum.     "Her güzel şeyin sonu vardır." Bu cümle hayatımdaki güzel şeylerin bir gün mutlaka sona ereceğini bana hatırlatan bir lanet gibi gelirdi hep. Bunu duymaktan nefret ederdim. Kulaklarımı kapatırsam eğer bu lanetin gerçekleşmesini engelleyebilirim sanırdım. Tabii öyle olmadı. Olması mümkün de değil zaten. Çünkü gerçekten her güzel şeyin sonu var. Aslında sadece güzel şeylerin değil aynı zamanda her kötü şeyin de, çok şükür demeliyiz bu noktada, bir sonu var. 20 yılın sonunda her şeyin bi...