Ana içeriğe atla

WAITING WOMEN IN PAINTINGS

  Hi everyone! This week I want to talk with you about waiting theme on paintings.First of all I'd likte to point out that all these comments are my personal ideas. Of course I'll mention about the painters of paintings and etc but mostly I'll explain my feelings about the paintings.

  Let's start with Marcel Rieder who my favorite painter.Actually before this preparation for the blog I didn't know that he is my favorite painter.When I hanging out on the net I recorded a lot of paintings belongs to him.I realize that when I start the write this text.

  Marcel Rieder was a French painter.He came from a standing family in Thann.He studied at the Ecole Des Beaux-Arts in Paris.And then in 1894 he became a member of the Société des Artistes Français.

  Preliminarily he was influenced by the symbolism.But in 1894 his style changed and he started to paint a lot of interior scenes and he started to use oil lamp in these paintings.

 Today I'll talk about one of his picture which named Solitude au bord du lac.

  When I look this painting I see a woman who waiting someone on the table.This painting make me think the woman on the painting had dinner and when she drink her tea she waiting somebody.Don't you think like that?Look at her face how sad she is.

  The second painting that I want to talk named is Waiting by the window.


  When I look this painting I feel waiting again moreover we can understand from the name of paint that painters thought like us.But its different type of waiting  from the previous painting.Its more like the waiting that contain a goodness.Look at her face.She is like wait somebody in mid afternoon.Maybe she wait her husband that arrange their garden.And then he'll come inside and they'll drink tea together.It makes me feel peaceful.

  Now,I want to speak of another painter who named Jozef Israels.He was a Dutch painter.It is currently reported that he was the most respected painter of the second half of nineteenth century. Its really drop-dead gorgeous.Let's look his painting which is my favorite.The name this painting is Dimanche Matin.


  We see a girl in front of the window.Outside of the window we see greenery.The girl is waiting somebody but as if she don't know who he/she is.And because of that she have a sorrowfull feeling inside.Let's pass another painter before we drown in a sea of sorrow.

   The last painter I will talk about  today is Frank Bramley.He was an English painter.Bramley studied at the Lincoln School of Art and then he studied at Royal Academy of Fine Arts.

  Today We'll talk about his painting named When the Blue Evening Slowly Falls.


  We see an old woman in painting.I think she is old because she has white curly hair.And there is a cat sit on her lap.I guess she hold her hands something like letter or maybe a tiny book. And she is waiting maybe somebody maybe something.But her sitting position make me think as if she already surrender something that she wanted.But she is still waiting unavoidably.

   Today I talked about my feelings about some paintings. I like this part of art.Everyone can interpret in his/her own way.By this means work of art recreating every time.

  I really enjoy write about art I hope you like reading too.See you next week. Have a nice day!

                                     

                                                                       -Eda

#aydinlatmakicindegilaydinlanmakicin




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EV

   Canımın çok sıkkın olduğu bazı zamanlarda kafamdan şu cümle geçiyor: "Eve gitmek istiyorum." Son zamanlarda birden fazla kez aynı cümle kafamın içinde yankılanınca biraz düşündüm. Nereye gitmek istiyorum? Benim evim neresi? Ev nereye denir, kime denir?    Bir insan ya da insanlar bir insanın evi olabilir mi pek çok insanın iddia ettiği gibi? Orhan Pamuk Benim Adım Kırmızı kitabında "Çünkü içinizde kalbinize nakşeylediğiniz bir sevgilinin yüzü yaşıyorsa eğer, dünya hâlâ sizin evinizdir." demişti. Peki eğer kalbimize nakşeylediğimiz o yüz de zaman içinde silinip gidiverirse? O zaman evsiz mi kalmış olacağız? Yeni bir ev arayışına mı gireceğiz?    Ama belki de o kadar da romantik bir tarafı yoktur bu meselenin ve yaşamımızı geçirdiğimiz dört duvardan ibarettir ev. Ya da  belki ailesinin yanıdır insanın evi. Peki eğer öyleyse neden bazen ailemizin yanına dönmüş olsak bile eve dönmüş gibi hissetmeyiz? İzlediğim en güzel dizilerden biri olan Lost'ta Kang Jae de b

ÇERÇEVELER

  Hepimiz herkesi ve her şeyi kendi oluşturduğumuz bir  çerçevenin ardından görüyoruz. Bu çerçeve bizim özümüzü oluşturan özelliklerimizin ve okuduklarımızın, dinlediklerimizin, maruz kaldığımız olayların, vakit geçirdiğimiz yerlerin ve insanların bir sentezinden oluşuyor. Bu çerçevenin varlığı sebebiyle bir şeyi sırf olduğu haliyle göremiyoruz aslında. Bahsettiğim çerçeveyi bir kenara koyup bir şeyi sırf olduğu haliyle görebilmek mümkün mü peki? Bunu hâlâ düşünüyorum ama bu başka bir yazının konusu olsun.  Sahip olduğumuz çerçeve sayesinde şeyleri sırf oldukları halleriyle göremediğimiz için bizim gördüğümüz ile o şeyin aslı bir değil. Belki de bu yüzden örneğin bir insan için "Ben onu böyle tanımamıştım."  ya da "Onu çok yanlış tanımışım." demenin bir anlamı yok çünkü gördüğümüz kişi aslında o değildi. Gördüğümüz, görmeyi umduğumuzdu.    Bu düşünce akışını devam ettirdiğimde herkesi kendi çerçevemden görüp değerlendirdiğim için aslında hayatımdaki tüm bu insanları

MİLYONLAR ARASINDAN BİRİ

  Son paylaştığım yazıların hepsi aralarında uzun soluklar verilerek yazılmış birbirinden kopup gibi görünen ama benim aralarında gizli bağlar olduğunu düşündüğüm kısa kısa yazılarımı bir araya getirerek oluşturduğum yazılar. Bu şekilde bir şey ortaya koymaya çalışmak kendi yaptığım yapbozu tamamlamaya çalışmak gibi. Tüm o pasajları ilk kez yazarken gördüğüm o gizli bağları yeniden birbirine bağlamaya çalışıyorum. Bir yandan çile bir yandan da bir eğlence. Az sonra okuyacağınız yazı da aynı yollardan geçerek ortaya çıktı. Umarım keyifle okursunuz.       Sürekli başarmam gereken çok büyük işler varmış da ben hiçbiri için yeteri kadar çabalamıyormuşum gibi hissediyorum. Belki sosyal medya belki başka sebepler yüzünden sanki benim dışımdaki herkes çok motive olmuş bir halde büyük büyük hedefleri için çalışıyor da bir ben onları izlemekle yetiniyorum. Bu dünyayı ben kurtarmak zorunda mıyım? Belki daha da önemlisi kurtarabilir miyim?Kendi halimde, sessiz sakin ama mutlu bir hayat sürsem yet